Evcil hayvanlar, birçok insan için sadece bir hayvan değil; aileden biri, evin neşe kaynağı, bazen çocuğu, bazen sırdaşı…
Ancak onlara veda etme zamanı geldiğinde, Türkiye’de pek çok hayvan sahibi ne yazık ki bu süreci hem fiziksel hem duygusal olarak sahipsiz bir alanda yaşıyor.
Peki neden?
1. Toplumsal Bilinç Eksikliği
Türkiye’de hayvan sevgisi her geçen yıl artsa da, hayvanların ölümünden sonraki süreç hâlâ yeterince konuşulmuyor.
“Hayvandır, toprağa karışır” algısı ne yazık ki hâlâ oldukça yaygın.
Oysa sevgiyle büyütülen bir cana saygıyla veda etmek, hem o dost için hem de geride kalanlar için derin bir anlam taşır.
2. Yasal Düzenleme Eksiklikleri
Evcil hayvan mezarlıkları konusunda Türkiye’de net ve kapsayıcı yasal altyapı henüz tam anlamıyla oturmuş değil.
Yerel yönetimlerin bu alana bakışı, çoğu zaman sosyal ihtiyaç olarak değil, “lüks hizmet” algısıyla sınırlı kalıyor.
Bu da özel girişimleri ve gönüllü oluşumları desteklemeyi zorlaştırıyor.
3. Altyapı ve Alan Yetersizliği
Hayvan mezarlıkları oluşturmak için uygun, doğal ve erişilebilir alanların belirlenmesi, planlanması ve korunması gerekiyor.
Ancak bu konuda atılan adımlar sınırlı.
Oysa hem kent hem kırsal alanlarda, hayvan mezarlıkları insanların yas tutabileceği ve sevdiklerinin anılarını yaşatabileceği önemli alanlardır.
4. Ekonomik ve Pratik Endişeler
Bazı hayvan sahipleri, böyle bir hizmetin pahalı ya da ulaşılmaz olduğunu düşünebiliyor.
Oysa Papatya Pet gibi girişimler, bu hizmetin ulaşılabilir, şeffaf ve sevgiyle yürütülen bir süreç olduğunu göstermek için var.